Önsöz

Darwinist ideoloji, bilgisiz kitleler üzerinde bir ön kabul oluşturmaya dayalıdır. Toplumun bilimsel konulardaki bilgi eksikliğini kullanır. Bunun için kullanılan yöntem, bol tekrar ile kitle hipnozu yapmak ve adeta büyü etkisi oluşturmaktır.
Darwinizm
Darwinistlerin yalana ve aldatmacaya dayalı bu kitle hipnozunun etkisi neredeyse bütün dünyayı sarmıştır. Öyle ki 20. yüzyılda insanların büyük bir kısmı, aslında hakkında hiçbir şey bilmedikleri "evrimin" ateşli birer savunucusu haline dönüştürülmüşlerdir. Pek çoğu, neyi savunduğunun bilincinde dahi değildir. Onlar yalnızca, günlük gazetelerde gördükleri gitgide dikleşen hayali maymun-insan resimlerinin veya "atamız solucanmış" gibi haberlerin etkisinde kalmışlardır. Bu gibi telkinlerle kitle hipnozu başarıya ulaştırılmıştır. Bu sahte başarı nedeniyle neredeyse hiç kimse "bilimsel delil var mı?" diye sormayı düşünmemiştir. Nitekim ortada Darwinistlerin sunabileceği hiçbir delil yoktur. Artık bu telkini alan kişi için evrim; hayatının hemen her yerinde karşılaştığı, büyük gazete ve dergilerde sürekli rastladığı, bir çok ülkede okullarda resmi olarak okutulan, çeşitli ülkelerde devlet kurumlarınca korunup teşvik edilen, dünyaca ünlü bilim adamları tarafından savunulan sahte bir teori haline gelmiştir. Çok aleni olan bir aldatmaca; telkin, hipnoz ve aldatma yöntemleriyle insanlara doğruymuş gibi adeta dayatılmıştır.
kitaplar
Evrim teorisi, 19. yüzyılın köhne ve son derece ilkel bilim anlayışı içinde ortaya atılmıştı.
darwinEvrim teorisi daha ilk canlı hücrenin, hatta tek bir proteinin nasıl oluştuğunu açıklamaktan acizdir. Bugüne kadar elde edilen 350 milyondan fazla fosil içinde bir tane bile canlıların birbirinden türediğini gösteren ara form fosili yoktur. Eğer okullarda evrim masalları öğretilecekse, bununla birlikte bilimin ortaya koyduğu bu gerçekler de öğretilmelidir. Çocukların ve gençlerin Sümer devrinden kalma pagan öğretilerle değil, 21. yüzyılın ortaya koyduğu bilimsel bilgilerle eğitilmeleri gerekir.
Bir çok çevrenin elele vererek yürüttüğü bu Darwinist propaganda ile hipnoz yaygınlaştırılmış, öyle ki kimi insanlar, farkında dahi olmaksızın, dünyaya büyük belalar getiren, 20. yüzyılı kana bulayan tüm zulüm sistemlerinin kökeni olan, son derece tehlikeli bir teorinin savunucusu haline gelmişlerdir. Ancak artık bu devrin sonu gelmiştir, çünkü bilimin evrimi tamamen çöküşe uğrattığı, başta elinizde olan Yaratılış Atlası olmak üzere, çok sayıda eserle ortaya konmuştur.
Yaratılış Atlası'nın bu 4. cildinde, evrim teorisini çürüten ve Yaratılış gerçeğini ispatlayan yüz milyonlarca yıllık fosil örneklerinin yanı sıra, Darwinistlerin nasıl bilimi saptırarak kitle hipnozunu gerçekleştirdiklerine dair bilimsel deliller de göreceksiniz.
Elinizdeki kitap; Darwinizm'in bir sahtekarlık olduğunun kesin delillerle ispat edildiği, 350 milyondan fazla fosilin evrimi reddettiğinin açık delillerle gösterildiği, tek bir proteinin dahi tesadüfen oluşamayacağının bütün dünyaya ilan edildiği bir kitaptır. Bu kitap sahte delillerle bütün dünyaya evrim teorisini dayatan Darwinist diktatörlüğün oyunlarını alt üst etmektedir. Bu satırlarda, Darwinizm'i çürüten bilimsel deliller birer birer gösterilmektedir. Artık demagoji Darwinistlerin hiçbir işine yaramayacaktır

Giriş


Giriş

Darwinizm Bilim Değildir

Yaklaşık 1.5 asırdır Darwinist ve materyalist telkinlerin baskısı altındaki Avrupa toplumları, Yaratılış Atlası'nın ilk 3 cildinin Avrupa'da dağıtımıyla, ilk defa gerçekleri açıkça görme imkanı buldu. Evrim teorisinin bilimsel bir değeri olmadığını, ideolojik kaygılarla gündemde tutulduğunu gözler önüne seren bu eser, Avrupa'da ciddi bir inanç değişikliğine sebep oldu. Farklı ülkelerde yapılan anketler, Darwinizm'e inananların sayısında önemli bir azalma olduğunu ortaya koyarken, Avrupa'da artık Yaratılış inancının hakim olmaya başladığını gösterdi.
Darwinizm
TERÖR , NEFRET, IRKÇILIK , SAVAŞ, SEVGİSİZLİK
DARWİNİZM
Ne var ki, Darwinizm, aleyhindeki tüm bilimsel delillere rağmen okullarda, özellikle de üniversitelerde hala bilimsel bir gerçek gibi anlatılmaya devam etmektedir. Dünyanın bir çok ülkesinde devlet tarafından resmi ideoloji olarak savunulmakta ve zorla öğretilmektedir. Bu durum, Darwinizm'e karşı bilimsel mücadelenin gün geçtikçe artan bir hızda devam ettirilmesi, tüm toplumların Darwinist aldatmacaya karşı bilinçlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Tüm inananların bu konudaki şevk ve azimlerini artırmanın yolu ise; evrim teorisinin bir sahtekarlık olduğunun ve bilimin tümüyle evrimi çürüttüğünün gösterilmesi, Darwinizm'in tüm dünyaya getirdiği belaların, acıların göz önüne serilmesi, dünyadaki savaşların, soykırımların, katliamların, terörün, baskı, şiddet ve zulmün, yeryüzündeki tüm sıkıntıların, insanların mutsuzluğunun, suç oranlarından intiharlardaki artışa kadar toplumlarda huzursuzluğa neden olan tüm unsurların temelinde Darwinist ve materyalist inancın yer aldığının açıklanması gerekmektedir.
Darwinizm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ya da konuyu detaylı olarak incelememiş olan kimseler, Darwinizm'in nasıl bir tehlike olduğunun farkına varamayabilirler. Günümüzde insanlığa acı veren ve eziyet çektiren sosyal problemlerin ve ahlaki dejenerasyonun temelinde evrim teorisinin bulunduğunu göremeyebilirler. Bundan habersiz olmak gerçekten büyük bir tehlikedir.
Bu kişiler, Darwinist düşüncenin yaklaşık 1.5 asırdır insanlığa verdiği zararın farkında olmadıkları için de Darwinizm ile yapılan fikri mücadelenin ne kadar hayati olduğunu da genelde anlayamazlar. Oysa Darwinist ideoloji, Allah'ın varlığını ve Yaratılış gerçeğini inkar etmeye çabalar. (Allah'ı tenzih ederiz.) İnsanların Rabbimiz'e karşı sorumlu olduklarını unutturmaya çalışır. İnsanlara, sözde kör tesadüflerin eseri olan bir tür hayvan oldukları sahtekarlığını telkin ederek, onları orman kanunlarına göre yaşamaya teşvik eder. Böylelikle Allah'a karşı sorumluluklarının ve bu dünyadaki varlık sebebinin bilincinde olmayan; yalnızca kendi menfaatini düşünen; acımasızlık, sevgisizlik, vefasızlık, nankörlük ve zulüm içinde yaşayan toplumlar oluşturulmaya çalışılır.
Evrendeki kusursuz dengenin ve canlılığın tesadüfen var olduğu yalanını ortaya atan Darwinizm, materyalizmin de bel kemiğidir. Bu bilim dışı inanış insanları ruh sahibi ve Allah'a karşı sorumlu bir varlık değil, biraz daha gelişmiş bir hayvan türü olarak gösterir. İnsanların arasında sevgi, merhamet ve şefkate dayalı bir ilişki değil; acımasız, bencil ve kavgaya dayalı bir ilişki olması gerektiğini savunur. Dolayısıyla Darwinizm'in ideolojik yapısının hakim olduğu yerlerde kaçınılmaz olarak çatışma hakim olur. Çünkü bu tehlikeli ideoloji, merhamet, sevgi, acıma, şefkat, vefa, saygı gibi hisleri sözde evrim sürecini gerileten ve dolayısıyla ortadan kalkması gereken engeller olarak görür.

Darwinizm'e Karşı Bilimsel Mücadeleyi Önemsiz Görme Yanılgısı

Bilimsel olarak çökertildiği halde ideolojik nedenlerle sürdürülen Darwinizm'in zararsız olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır. Kökeni Sümerlere kadar dayanan, canlılığın evrimle tesadüfen var olduğu iddiası, canlılığın ortaya çıkışını materyalist izahlarla açıklamaya çalışan başarısız bir teoriden ibaret değildir. Asıl amacı, Yaratıcı'nın varlığını inkar etmek (Yüce Allah'ı tenzih ederiz) olan bu pagan dini, toplumları Allah inancından uzaklaştırmaya çalışan, onlara amaçsız oldukları telkinini veren, masum insanların kanlarının dökülmesine sebep olan bir tetikleyicidir. Darwinizm'in bu kanlı etkisi, günümüzde de halen devam etmekte, dünya çapında süren terör ve şiddet eylemleri, bu sapkın teori ile beslenmektedir. Dolayısıyla, Darwinizm'le yapılacak olan ilmi mücadele, toplumların huzurunun sağlanabilmesi ve Kuran ahlakının dünyaya hakim olabilmesi için hayati önem taşımaktadır.
insanlar
Darwinizm'in ideolojik yapısının hakim olduğu yerlerde kaçınılmaz olarak çatışma hakim olur. Çünkü bu tehlikeli ideoloji, merhamet, sevgi, acıma, şefkat, vefa, saygı gibi hisleri sözde evrim sürecini gerileten ve dolayısıyla ortadan kalkması gereken engeller olarak görür.

Darwinizm Bir Çok Devlet Tarafından Resmi Olarak Desteklenmektedir

kitaplı kız
Dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde evrimin köhne bir masal, bilim dışı bir ideoloji olduğunu herkes gayet iyi biliyor olmasına rağmen, tüm öğrenciler, tüm öğretmenler, tüm akademisyenler, tüm siyasetçiler "evrimi kabul etmek mecburiyetindedir."
Halihazırda dünya devletlerinin neredeyse tamamı Darwinizm'i resmi bir ideoloji olarak benimsemiştir ve çeşitli yollarla bu sapkın ideolojinin savunuculuğunu yapmaktadır. Dinsizliği körükleyen bu ideolojinin yanında ise, Allah inancını anlatmak resmi olarak yasaklanmaktadır. Darwinizm'i savunmayan profesörler aniden görevlerinden alınmakta ve neredeyse hiçbir kurumda görevlendirilmemektedir. Hemen hemen tüm dünya, Darwinist diktatörlüğün hakimiyeti altındadır. Evrim teorisini savunmayan bir kişinin bilim adamı sıfatını alması adeta imkansızdır. Darwinist bir profesör, işe alacağı asistanını kendisi gibi Darwinist materyalist kişilerden seçmekte, Darwinist olmayanı asla tercih etmemekte, hatta üniversiteden uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
Tüm bu gerçeklere rağmen bazı çevreler, anti-Darwinist faaliyetlerin önemini gerektiği gibi kavrayamamakta ve bu alanda yapılan çalışmalara yeterli ciddiyetle bakmamaktadır. Bu kişiler Müslüman toplumlarda komünist, materyalist, dinsiz bir sistemin oluşmasını kendilerince imkansız görerek, Darwinist ideolojilerin yayılmasına izin vermenin tehlikesini göz ardı etmektedir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Tarihte bu yanılgıya düşen halkların uğradıkları hezimet, anti-Darwinist, anti-materyalist faaliyetlerin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Peygamberler, Allah İnancına Karşı Geliştirilen Tüm Sahte Putları Yok Etmişlerdir

Tarihe baktığımızda da, peygamberlerin toplumların putlarına kesinlikle göz yummadıklarını görürüz. Örneğin Hz. İbrahim (as) kavminin putlara tapmasını engellemek için putları kırmıştır. Allah Kuran'da bu konuyu şu şekilde haber verir:
Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. "Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı?... (Enbiya Suresi, 58-59)
Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?" "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara sorun."  Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?" "Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 62-67)
Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı gibi, Hz. İbrahim (as) sadece putları kırmakla kalmamış, bunu yaparken, halka putların hiçbir gücü olamayacağını tam kavratacak, akılcı bir yol seçmiştir. Halkın vicdanını harekete geçirerek, belki de hiç düşünmedikleri bir yönden düşünmeye onları yöneltmiştir.
jaguar kafatası
Bu jaguar kafatası fosili kretase dönemine aittir ve 87 milyon yıl yaşındadır.
Yüz miyonlarca yıldır hiç değişmeyen canlılar evrimin olmadığının bir delilidir. Bu nedenledir ki fosiller, evrim teorisine en büyük darbeyi vuran bulgulardır.
Aynı şekilde Hz. Musa (as) da, kavminden uzak olduğu dönemde, yine eski sapkın inançlarının etkisine giren kavminin putlarını yok etmiştir. Hz. Musa (as), kavminin putu olan buzağı heykelini yakmış, darmadağın etmiş, sonra da denize savurmuştur. Hz. Musa (as) böylelikle, kavminin bir daha putlara tapınmaya dönmemesi için böyle sağlam bir tedbir almıştır. Allah, Kuran'da bu durumu şöyle  haber verir:
(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?" Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi." Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız. Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 95-98)
Peygamberimiz (sav) de, kavmini putlara karşı uyarmış ve onların herhangi bir güçleri olmadığını anlatmıştır. Yüce Allah, Kuran'da bu durumu şu şekilde bildirir:
Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza'yı. Ve üçüncü (put) olan Menat'ı(n herhangi bir güçleri var mı)? (Necm Suresi, 19-20)
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiç bir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir. (Necm Suresi, 23)
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Kuran ahlakının yayılması için bir müminin yapması gereken, önce toplumun put edindiği sahte ilahları tam anlamıyla ve geri dönüşü olmayacak şekilde ilmi olarak yok etmektir. Şu anda dünya çapında dinsizlik tehlikesinin dayanağı olan put, Darwinist-materyalist ideolojidir. Unutmamak gerekir ki karanlığın içinde gözleri kapamakla karanlık ortadan kalkmaz. Karanlığın var olmadığını düşünerek de karanlık yok olmaz. Karanlığı ortadan kaldırmak için, ışık yakmak gerekir. Şu anda yakılması gereken ışık da, anti-Darwinist, anti-materyalist yönde yoğun olarak yapılacak olan ilmi mücadeledir.

Yaratılış Atlası Çağımızın En Büyük Putuna İndirilen İlmi Bir Darbedir

Elinizde bulunan Yaratılış Atlası'nın 4. cildi, Darwinist-materyalist ideolojiye karşı indirilen ağır bir bilimsel darbenin devamıdır. Çünkü bu eser, Darwinistler tarafından özenle saklanan fosilleri ortaya çıkarmış, tüm insanlara canlıların evrim geçirmediğini göstermiştir. Bu kitapta yer alan fosillerin her biri "canlıların evrim geçirmediğini" ilan etmektedir. Burada sadece belirli sayıda örneğine yer verdiğimiz 350 milyondan fazla fosil, evrimsel sürecin bir hayal, bir masaldan ibaret olduğunu ispatlayan somut birer bulgudur. Yüz milyonlarca fosil; canlıların hiç değişmediklerini, ara aşamalardan geçmediklerini, mevcut tüm uzuvlarıyla bir anda var olduklarını göstermektedir. Yaratılışı gösteren yüzmilyonlarca fosile karşılık ise "tek bir tane bile ara form fosili yoktur". Bunun anlamı ise açıktır: Evrim yoktur, Yaratılış bilimsel bir gerçektir. Darwinistlerin bu gerçek karşısında sunabilecekleri hiçbir delilleri, savunabilecekleri hiçbir açıklamaları bulunmamaktadır. İşte bu nedenle Yaratılış Atlası, Darwinizm'e fikren öldürücü darbeyi indirmiştir.
Tüm güç Allah'ındır, tüm kalpler Allah'ın elindedir. Fikirleri değiştirecek, sapkın ideolojileri yeryüzünden kaldırıp, Kuran ahlakını yeryüzüne hakim edecek olan elbetteki Yüce Allah'tır. Samimi bir dindarın görevi ise, Allah'a dayanıp güvenmek, elinden gelenin en fazlasıyla, var olan tüm gücünü kullanarak ilmi mücadeleye sarılmaktır. Allah'a, Kuran'a, güzel ahlaka, barış ve huzura karşı olan tüm putları, ideolojileri ve sahte güçleri; ilimle, bilimle, akıl ve mantıkla yok etmek, yeryüzünde Kuran ahlakını, barışı ve sevgiyi hakim etmek için çaba göstermektir.
Yüce Allah'ın, "Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder..." (Enbiya Suresi, 18) ayetiyle bildirdiği gibi, Allah inancına karşı geliştirilen her sapkın görüş ve batıl din mutlaka   yenilgiye uğrayacak ve bu batıl inanışların tümü kesin olarak yok olup gidecektir.
atlas of creation

STROMATOLİTLER


STROMATOLİTLER:
Evrim teorisini yalanlayan 3.9 milyar yıllık harika canlılar

Bilinen en eski canlı fosilleri, yaklaşık 3.9 milyar yıl önce yaşamış olan bakterilere aittir. Bu nedenle evrimciler, cansız maddelerin kendi kedine, kör tesadüflerin sonucunda ilk olarak tek hücreli bakterileri meydana getirdikleri gibi bir iddia ortaya atmışlardır. Bu masalı destekleyebilmek için de Darwinistler söz konusu ilk bakteriyi kendilerince "basit" olarak nitelendirirler. Onlara göre sözde basit özelliklere sahip olan bu canlı, çeşitli ortam ve şartlardan tesadüfen etkilenmeli ve hep olumlu değişimler yaşamalı, bazı mucizevi özellikleri -örneğin kendi besinini üretmeyi, mayoz bölünürken aniden mitoz çoğalmaya başlamayı- yine tesadüfen öğrenmelidir. Bununla da kalmayıp o şuursuz bakteri düşünmeli, çeşitli kararlar vererek koloniler oluşturmalı, ayrıca diğer bakterilerle biyokimyasal haberleşme yapabilmeli ve nihayetinde de şimdiki kapsamlı canlılığı oluşturmalıdır. Darwinistlerin bu akıl ve mantık dışı iddiası bilimin gelişmediği zamanların cehaleti içinde kabul görmüş ve bilimsel bir gerçek gibi lanse edilmiştir. Ancak 21. yüzyılda bu durum değişmiştir.
Günümüzde bilim dünyasında meydana gelen büyük ilerlemeler, "ilkel ilk bakteri" iddiasını bir anda altüst etmiştir. Çünkü gelişen teknolojinin ışığında yapılan araştırmalar, yeryüzünün bu en küçük canlılarının, Darwinistlerin iddia ettikleri gibi ilkel canlılar olmadığı, çok önemli, kompleks özelliklerinin olduğu ve ancak üstün bir Akıl ve benzersiz bir İlim ile bir anda yaratılmış olabilecekleri gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bilimin ortaya koyduğu gerçek; tüm canlılar gibi bakterileri de Allah'ın yarattığıdır.

Bakteriler yeryüzündeki yaşam için vazgeçilmezdir

stromatolitler
Resimlerde üç tip siyanobakteri görülmektedir. (a: Oscillatoria, b: Nostoc, c: Gleocapsa) Temiz sularda yaşayan bu bakterilerin son derece kompleks bir klorofil sistemi vardır. Neredeyse bitki kloroplastları kadar kompleks olan bu sistem sayesinde siyanobakteriler doğada fotosentez işlemini gerçekleştirmektedirler. Nostoc siyanobakterileri, aynı zamanda nitrojen dönüşümünde de önemli rol oynarlar.
Gözle görmediğimiz elemanlardan oluşan, hiç durmadan çalışan ve yaşamımıza destek olan bir kimya laboratuvarı, bütün doğayı kaplamıştır. Bu bölümde ele aldığımız, her biri birer Yaratılış mucizesi olan bakteriler de, doğayı laboratuvar olarak kullanan uzman kimyacılardandır. Bakterilerin özelliklerinin büyük bir kısmı halen bilinmemektedir. Çünkü bu canlıların 0,001 mm. civarındaki boyutları, iç yapılarının gerektiği gibi incelenmesini çoğu zaman imkansız kılmaktadır, ancak yine de elde edilen veriler bu canlılardaki sistemleri bize tanıtmaktadır.
Bakteriler, evrimcilerin öne sürdükleri gibi ilkel değil, tam tersine aşamalı bir evrim süreciyle meydana gelemeyeceklerini kanıtlayan kompleks yapılara sahiptirler. Doğada her biri farklı bir özelliğe sahip bakteri türleri bulunmaktadır. Siyanobakteriler ise tüm bu farklı özellikleri tek başına taşıyan dünyanın en kompleks bakteri grubunu oluşturmaktadır. Ancak bu tarifin siyanobakterinin sahip olduğu özellikleri ve gerçekleştirdiği müthiş işlemleri açıklamak için çok eksik kaldığını vurgulamamız gerekir. Siyanobakteriler son derece özel hücre yapılarına ve kompleks hücre içi iletişim sistemlerine sahiptirler.
Siyanobakteriler 3.9 milyar yıl önce de ileri kalitede fotosentez yapabilen, nitrojen fiksasyonu (gaz haliyle kullanılamayan azotun kullanılabilir bileşikler haline gelmesi) gerçekleştiren, bakteri kamçısına (flagella) sahip olmadan süzülmeler şeklinde hareket edebilen, bu hareketi gerçekleştirmek için bir dizi protein kullanan kısacası tam teşeküllü harika canlılardır.

Siyanobakterilerin evrimi yalanlayan muhteşem özellikleri

Mavi-yeşil algler olarak da bilinen siyanobakteriler, enerjilerini fotosentez ile elde eden, bilinen en eski prokaryot yani tek hücreli canlılardır.1 Bu canlılar hücre içindeki işlemler için kullandıkları karbonu atmosferde bulunan karbondioksitten üretebilirler. Aynı zamanda azot gazını molekül halinde sabitleyebilirler, ki bu işlemlerin aynı yerde gerçekleşiyor olması önemle düşünülmesi gereken bir durumdur ve evrimcilerin "ilkel" iddiasını temelinden yıkıma uğratmaktadır.
Nitrojen sabitleme işleminden sorumlu nitrojenaz enzimi oksijene karşı ileri derecede hassastır. Bu nedenle siyanobakteri hücrelerinde, nitrojen sabitleme ve oksijen içeren fotosentez işlemleri aynı anda gerçekleşemez. Bu engelin aşılabilmesi için bazı siyanobakterilerin ipliksi yapıları azot sabitleme işlemini özel bir hücre çeşidi olan heterosistler ile sınırlandırırlar.
Heterosist hücreler kendilerine özgü yapılarıyla, birbiriyle uyumlu olmayan iki işlemin siyanobakteriler tarafından yerine getirilmesini sağlar.
Oksijenin girişini kısıtlamak amacıyla heterosist hücreler, glikolipid ve koruyucu homojen bir tabaka olarak polisakarid içeren özel bir kılıf ile kaplanmışlardır. Su geçirmez zincirlerin birbirleriyle etkileşimi yoluyla 4 nanometre genişliğinde bir tabaka oluşur ve bu şekilde gazlar ile çözünmüş maddelerin geçirgenliği kısıtlanmış olur. Heterosistlerde iki katmanlı lipidden meydana gelen dört ayrı zar bulunur ve bunların yapısı ile birlikte işlevleri de farklıdır.
Böylece bir arada gerçekleşmemesi gereken fotosentez yoluyla karbondioksit sabitlenmesi ve oksijen bulunmayan ortamda azot sabitlenmesi görevleri birbirinden ayrılmış ve siyanobakteriler görevlerini yerine getirmiş olur.

Evrimciler için bir açmaz: Siyanobakteri fosilleri

Avustralya Apex Chert bölgesindeki kaya katmanları incelendiğinde yaşları 3.9 milyar yıla kadar ulaşan siyanobakteri fosillerine, yani stromatolitlere ulaşırız.
Stromatolit, siyanobakteri gibi mikroorganizmaların kalıntılarının, tortularla bir araya gelip yapışması, birikmesi ve donması ile sığ sularda oluşur. Prekambriyen döneminde oluşmaya başlayan stromatolitler, deniz suyu aracılığıyla taşınan kalsiyum karbonat (kireç taşı) parçacıklarının, mavi-yeşil alglerin oluşturduğu ipliksi yığınlar üzerinde tutunarak oluşturduğu genişleme eğilimli, katmanlı yapılardır.2 Bu yapılar zengin klorofil içeriğine sahiptir. Jeolojik devirler boyunca deniz yüzeyinin hemen altında çeşitli büyüklüklerde küre ya da kubbe şeklinde yapılar meydana getirmişlerdir. 
İnsanlar ve hayvanlar Güneş'in enerjisini doğrudan kullanabilecek bir mekanizmaya sahip değildirler. Bu enerjiyi, ancak yeşil bitki ve mikroorganizmaların gerçekleştirdiği fotosentez işlemi sonucunda sentezlenmiş şekilde elde edebilirler. Atmosferdeki oksijenin yarısından fazlasını fotosentez yapan siyanobakteri türleri üretir. Bu canlıların Güneş ışığı ile meydana getirdikleri enerji, basit şekerler şeklinde depolanır. Oluşan bu şeker, yeryüzündeki canlı organizmaların hayatta kalabilmeleri ve büyüyebilmeleri için gerekli olan biyokimyasal reaksiyonlar ve aynı zamanda solunum için gereklidir.
Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için oksijen ve karbondioksite ihtiyaç duydukları gibi büyüyebilmek için de azota (N2) ihtiyaç duyarlar. Azot, canlı vücudunda özellikle nükleik asitlerin, proteinlerin ve vitaminlerin yapısında temel taşlarından birini teşkil eder. Atmosferin de yaklaşık %78'i azot gazından oluşur. Ancak canlılar havadaki bu azotu, ihtiyaçları olmasına rağmen olduğu gibi bünyelerine alamazlar. Bu gazın bir şekilde canlıların kullanabileceği hale dönüştürülmesi ve tükenmemesi için bir döngü şeklinde atmosfere geri dönmesi gerekmektedir. Bu gereksinim ise yine mikroskobik bakteriler tarafından karşılanır.
Azotu, yani nitrojeni, havadan ilk olarak alması gereken canlılar bitkilerdir. Bitkiler azotu gaz şeklinde kullanamazlar. Azot, nitrit bakterileri tarafından nitrite, nitrit ise nitrat bakterileri tarafından nitratlara dönüştürülerek bitkiler tarafından kullanılabilir hale getirilir.
Evrimcilerin basit olarak nitelendirdiği bakteriler azot döngüsünü gerçekleştirirken, fotosentezde olduğu gibi, canlı bir kimya laboratuvarı olarak çalışırlar ve kimya bilimine yakın olmayanların anlamasının dahi mümkün olmadığı kompleks kimyasal reaksiyonları ilk yaratıldıkları günden itibaren hiç durmadan gerçekleştirirler.
siyanobakteri
Avustralya'nın Apex havzasında 3.9 milyar yıllık dünyanın en yaşlı mikroorganizma fosilleri bulunmuştur. Üstte ve sol yandaki bu siyanobakteri fosilleri Apex bölgesinde çıkarılmıştır ve 3.5 milyar yaşındadır.
siyanobakteri
Yukarıdaki resimde görülen ipliksi yapıdaki siyanobakterilerde her on hücreden biri heterosist olarak adlandırılır ve azot sabitleme görevini bu oksijenden tamamen yalıtılmış hücreler yerine getirir.
Harika mikro canlı siyanobakterinin, evrim teorisinin canlıların tesadüfler sonucu meydana geldikleri iddiasını çökerten özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
siyanobakteri
Yandaki resimde, siyanobakterilerde bulunan altıgen ve simetrik "S Tabakası"nın yukarıdan ve yandan görünüşü yer alıyor.
Evrim teorisinin, bu canlıların yapılarındaki son derece estetik görünüme ve simetriye verebilecekleri anlamlı bir cevap yoktur. Tesadüflerin, bu simetriyi ve kusursuz düzeni meydana getirmeleri imkansızdır.
Bu en küçük canlılardaki kusursuzluk üstün bir Yaratıcı olan Yüce Rabbimiz Allah'ın yaratmasını açıkça göstermektedir.
Stromatolitlerin fosil kaydı son derece zengindir ve dört milyar yıldan beri yeryüzünün farklı ortamlarında bulundukları görülmektedir. Avusturalya'da bulunan Shark Bay'de, 1956 yılında keşfedilmişlerdir. Aynı zamanda, Bahamalar, Hint Okyanusu, Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri'nde de bulunmaktadırlar.
Stromatolitlerde, her metre karede 3 milyar bakteri nüfusu bulunur. Bunlar tortullar ve organik maddeler ile birleşerek zaman içinde kendi boyutlarının 10 milyon katı büyüklüğünde, 1,5 metre yüksekliğe varan yapılar inşa ederler. Çok yavaş büyüdükleri için 1 metre yüksekliğindeki bir stromatolit yaklaşık 2000 yıl yaşındadır.8
Harika mikro canlı siyanobakterinin devasa faaliyetleri:
•     Siyanobakteriler dünyanın yıllık oksijen miktarının %30'unu tek başlarına üretirler3; bu sayı dünyadaki tüm yeşil bitkilerin ürettikleri miktara eşdeğerdir.
•     Bu bakterilerin boyutları çok küçüktür, ama miktarları oldukça fazladır. Bir litre suda sayıları 100'den fazladır ve okyanusun verimliliğinin %10-20 kadarını oluştururlar. Görünmemelerine rağmen, yeryüzünün çok geniş bir bölümüne hakimdirler.
•     Bu bakteri türü fotosentez, azot fiksasyonu (azotun canlılar tarafından kullanılır hale gelmesi için gereken işlem) ve solunum gibi birbirinden farklı işlemleri tek bir hücre içerisinde yapabilmektedir. Bu ise yukarıda anlattığımız eşsiz bir hücre zarı sistemi gerektirir. Örneğin bakterinin azotu sabitlemek için oksijensiz, diğer tüm işlemler için oksijenli ortama ihtiyacı vardır, bunların her biri farklı zar sistemleri gerektirir. Bu yapısı siyanobakterileri, bakteriler aleminin en kompleks üyelerinden biri yapmaktadır.4
•     1980 yılında siyanobakterilerin Sirkadian saatine sahip oldukları gözlemlenmiştir.5 Sirkadian saati, çok hücreli canlılarda da görülen, vücudun kendini dış ortama göre otomatik bir şekilde ayarlamasıdır. Siyanobakterilerin, günün 12 saati oksijeni hücre içine alarak fotosentez ve solunum, diğer 12 saatte ise azot fiksasyonu yaptıkları gözlemlenmiştir.
•     Siyanobakteriler su içinde flagellaları (bakteri kamçısı) olmadan hareket edebilmektedirler. Bu canlıların herhangi bir uzuvları olmadan hareket edebilmelerinin sırrı, 20 yılı aşkın süredir devam eden araştırmalara rağmen hala açıklığa kavuşturulamamıştır. En dış hücre katmanını oluşturan "S Tabaka" isimli altıgen tabaka, 3 boyutlu ve simetriktir. Bu tabakanın hücre hareketinde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Zira simetriyi oluşturan "swm6" isimli gen herhangi bir mutasyona uğratıldığında hücrenin hareket edemediği gözlemlenmiştir.6
•     Antikanser, antivirüs ve UV koruyucu maddeler üretebilen siyanobakteriler, bu özellikleriyle insanlık için faydalı genetik çalışmalarda kullanılmaktadır. Örneğin, Nostoc ellipsosporum türü siyanobakterinin ürettiği Cyanovirin-N adlı antiviral protein, HIV virüsünü etkisiz hale getirmektedir. Bu protein, HIV virüsünün hücrelere tutunmasını sağlayan oligosakkarit yapılarına bağlanabilme özelliğine sahiptir. Bununla ilgili çalışmalar halen geliştirilmeye devam etmektedir.7
Bakteriler sadece denizlerde ya da su kaynaklarında değil, insan vücudundan yer altındaki bir termite hatta bir bitkinin kök tüylerine kadar tüm canlılıkta etkendirler. Bu canlılar, yeryüzünün her yanına yayılmışlardır ve üstlendikleri görevleri milyarlarca yıldır aynı kusursuzlukla yerine getirmektedirler. Bütün bunlar elbette tek bir gerçeğe işaret eder: Yaratılış.
Evrim teorisini savunanlar da, aslında bu canlıların basit bir yapılarının olmadığını çok iyi bilirler. Bu nedenle, söz konusu mükemmel canlıların özelliklerini, sahip oldukları mekanizmaları açıklamaya çalışırken sürekli olarak bir çıkmaz ve tereddüt içindedirler. İşte evrim, mikroskobik bir canlının varlığını açıklamaktan dahi aciz olan bilim dışı bir teoridir.
21. yüzyılın gelişen bilim ve teknolojisi, elektron mikroskobu altında, evrim teorisi yalanını bir kez daha ortaya çıkaran yepyeni bir alemi tanıtmıştır. Darwinistlerin yeryüzündeki canlılık ile ilgili gittikçe uzayan soru zincirine böylelikle bir yenisi daha eklenmiştir. Yapılan her araştırma, elde edilen her bulgu, bu canlılarda karşılaştığımız her özellik, Allah'ın gözle görülmeyen bir canlıda nasıl kusursuz bir sanat meydana getirdiğini keşfedebilmek ve bunu takdir edebilmek için bir yol olacaktır.
stromatolitler
Bakteri tabakaları tortullar nedeniyle zamanla matlaşırlar ve güneş ışığına ulaşmak için yukarı doğru hareket ederler, resimde görüldüğü şekilde katman üstüne katman eklenir ve kuleler meydana getirirler.
Avustralya'nın Pilbara bölgesindeki bu stromatolit fosilleri Prekambriyen dönemine aittir. Açıkça görülebilen gri kıvrımlı katmanlar, stromatolitin yukarı doğru büyüyerek şekillendiğini göstermektedir.
Bu sayfadaki stromatolitler 4000 yıldır Avustralya'nın Köpek balığı körfezindeki (Shark Bay) Hamelin Pool havzasında yaşamlarını sürdürmektedirler.
Avustralya'nın diğer bazı bölgelerinde ise 3.9 milyar yaşında olan stromatolit fosilleri vardır. Bu 3.9 milyar yaşındaki stromatolit fosilleriyle günümüzde halen yaşayanlar arasında hiçbir fark yoktur. Bu organizmalar hiçbir evrim geçirmemiştir.


Stromatolit Fosili

stromatolit fosili
Dönem: Prekambriyen dönemi
Yaş: 2.2 - 2.4 milyar yıl
Bölge: Michigan, ABD
Fosil kayıtlarındaki bilinen en eski makrofosillerden biri olan bu stromatolit örneği Amerika'nın Michigan bölgesinden çıkarılmıştır.
Yaklaşık 2.4 milyar yıllık bu stromatolit fosili, yeryüzünün bilinen en yaşlı mikro canlıları olan siyanobakteri kolonilerine aittir. Stromatolitlerin incelenmesiyle milyarlarca yıl öncesine ışık tutulmuş ve dönemin iklimi, jeolojisi, canlı çeşitliliği ve coğrafyasına ilişkin veriler elde edilmiştir. 
Kalsiyum karbonat (kireçtaşı) büyüyen bakteri lifleri üzerinde biriktikçe zamanla katmanlar oluşturur. Bakterilerin çevrelerindeki sudan karbondioksit kullanarak fotosentez yapmaları bu birikimi başlatır.
Suda çökelen tanecikler ile birlikte mineraller bakteri kolonilerini saran yapışkan sıvı içinde tutsak kalırlar ve tortul madde içerisinde yukarıya doğru büyümeye devam ederek, sürekli yeni bir tabaka meydana getirirler.
Bu süreç defalarca tekrarlanır ve tortul katmanları oluşur. Bu oluşum günümüzde hala devam etmektedir.
3,9 milyar yıl kadar öncesine giden fosilleşmiş stromatolitlere tüm kıtaların tortul kayalarında rastlamak mümkündür.

Stromatolit Fosili

Stromatolit Fosili
Dönem: Prekambriyen dönemi
Yaş: 2.2 - 2.4 milyar yıl
Bölge: Michigan, ABD
Bu fosil, ABD'nin Michigan bölgesinden çıkarılmıştır ve yeryüzünde hayatın ilk belirdiği zamana ait olan stromatolitik materyallerin mermere benzeyen bir örneğidir.
Mermer, kireçtaşının başkalaşım geçirmiş halidir. Göze hoş gelen yeşil renk, kireçtaşında yüksek miktarda magnezyum bulunduğunda meydana gelen serpantin dolayısıyla oluşur. 9
Fosil stromatolitler, bilinen en eski canlı organizmalar olan siyanobakterilere ait kolonilerdir. Kaya katmanları arasında fosilleşmiş olarak görülen, milyarlarca yıl önce yaşamış olan bu bakteriler, son derece kompleks yapılarıyla oksijen üretebilen canlılardır. Gözle görülmeyen bu canlıların mikro bedenlerinde gerçekleştirdikleri işlemler günümüz teknolojisinin yanına bile yaklaşamayacağı mükemmellikte bir yapı sergiler. Darwinistlerin sözde "ilkel ilk canlılar" olduğunu iddia ettikleri siyanobakteriler güneş ışığı kullanarak fotosentez yaparlar ve suyu, oksijen molekülleri ile proton ve elektrona dönüştürürler. Fotosentez için kullandıkları tilakoid adındaki yapılar hücre zarı içindeki kıvrımlarda yer alır. Tilakoidlerin zarında, fikobilizom denilen, fotosistemler için ışık toplama görevi yapan özel antenler mevcuttur. Böyle bir yapının "ilkel" olmadığı açıktır.
Gerek yapısı gerekse gerçekleştirdiği işlemlere bakıldığında, varlığı 3.9 milyar yıl öncesine uzanan bu canlıların ilk yaratıldıkları andan itibaren son derece kompleks oldukları, ilkel canlılar olmadıkları görülmektedir.

Stromatolit Fosili

Stromatolit Fosili
Dönem: Prekambriyen dönemi
Yaş: 2.4 milyar yıl
Bölge: ABD
Prekambriyen dönemine ait bu 2.4 milyar yaşındaki stromatolit fosili göz alıcı renklere ve desenlere sahiptir. Tiger iron (kaplan gözü) adı verilen bu türün kırmızı rengi, jasporal ve siyah hematitten (demir minerali) oluşur. İnişli çıkışlı ve kontrastlı renk bantları ve adeta cilalı olan yapısı çekici bir motif oluşturur. Genellikle mücevher yapımında ve süslemelerde kullanılır. Kaplan gözü, temelde silikon dioksitten oluşur ve demir oksit ile renklenmiştir. 10
Siyanobakterilerin hareket mekanizması da son derece detaylı ve benzersiz işlemler içerir.
Siyanobakteriler gündüzleri fotosentez için yüzeye yakın durur, geceleri ise dibe batarak besin maddelerini toplarlar. Bunun için gaz vakuollerini (boşluklarını) kullanırlar ve sudaki konumlarını bu şekilde sürekli değiştirirler.
Diğer bakterilerin aksine siyanobakteriler hareket etmek için, yavaş bir kayma hareketi yaparlar; fakat kamçıları olmadığı için bakterinin bu hareketinin mekanizması hala tam olarak anlaşılmış değildir.
Hücrenin yer değiştirmesini sağlayan yavaş kayma hareketi için de kompleks proteinler görev yapar, fakat bu "motorun" yapısı ve bileşenlerinin nasıl çalıştığı henüz bilinmemektedir. Milyarlarca yıldır bu mekanizma aynı şekilde kalmıştır, hiç bir değişim geçirmemiştir.

TRİLOBİTLER


TRİLOBİTLER;
530 Milyon yıl önce yaşamış harika canlılar evrimi yalanlıyor

Kompleks Sistem Nedir?

Kambriyen canlılarında ortaya çıkan göz, duyarga, ayak, ağız, mide gibi organlar, aynı zamanda birer kompleks sistemdirler. Kompleks sistemi şöyle özetleyebiliriz:
Kompleks sistem, birbiriyle ilişki halinde olan çok sayıda küçük parçadan meydana gelir. Aynı zamanda bu sistem, çevresindeki yapılarla da sürekli olarak alışveriş içindedir. Kompleks sistemin işlev görebilmesi için tek bir parçanın çalışması yeterli değildir. Tüm parçalar bu uyumun ve karşılıklı ilişkinin gerektirdiği şekilde aynı anda, en kusursuz haliyle görevini yapmak zorundadır.
trilobitler
Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan araştırmalar, Kambriyen dönemine ait tüm fosillerin, farklı özelliklerini ortaya çıkaracak niteliktedir. Bu canlıların kafaları, gövdeleri, çeşitli kompleks parçalardan oluşan sindirim sistemleri bulunmaktadır. Bazılarının bir düzine ayağı vardır. Bazılarının kabukları, bazılarının antenleri, bazılarının ise solungaçları bulunmaktadır. Kısacası, günümüz canlılarının sahip olduğu hemen her özellik, hatta daha da fazlası, tüm kompleks özellikleriyle,
Kambriyen dönemi denizlerinde varlık göstermiştir.
Kompleks yapıya "göz"ü örnek verebiliriz: Göz, pek çok alt parçadan meydana gelir. Bu parçaların her biri birbiriyle bağlantı halindedir. Gözün alt parçaları, görme işlevini tek başlarına yerine getirecek özelliklere sahip değildirler. Gözün görebilmesi için, tüm parçaların aynı anda, aynı kusursuz şekilde üstlendikleri görevleri yerine getirmeleri gerekmektedir.
"Göz" örneği üzerinden tanıtmaya çalıştığımız komplekslik, yaşam formlarının tek bir hücresinde hatta hücrenin bir proteini kadar temel seviyesinde dahi kendini gösterir. Ve bu gerçek, Darwinizm'in "tesadüfe dayalı küçük değişimler" iddiasının önündeki en büyük engeldir. Çünkü bilindiği gibi rastlantısal etkiler daima yıkıcıdır.
Kompleks bir sisteme isabet eden herhangi bir rastlantısal mutasyon, onun tek bir parçasını bile bozulmaya uğratsa, sistem tam anlamıyla çökecektir. Dolayısıyla bu durum, gözün tüm sistemine etki edecek ve onu işlevsiz hale getirecektir.
Bir radyoya isabet eden aşırı akım onu bozar. Akıl sahibi hiç kimse bunun radyoyu bir televizyona dönüştürmesini beklemez. Bir radyodan çok daha kompleks yapıda olan bir göze isabet eden rastlantısal etki de, gözü kaçınılmaz olarak bozulmaya uğratacaktır.
Bu bölümde ele alınacak olan Kambriyen dönemi canlıları da kompleks yapılarıyla evrimin iddialarının geçersizliğini ortaya koymakta ve bu canlıların yaratıldıklarını bize göstermektedir.

Günümüzde yaşayan pek çok canlıdan çok daha kompleks yapılara sahip olan Kambriyen canlıları evrimcileri çaresiz bırakıyor

Evrim teorisinin iddialarına göre, Kambriyen dönemi, sergilediği biyolojik komplekslik seviyesi için fazlasıyla "erken" bir dönemdir. Çünkü Darwinist teorinin iddiası, canlıların sahip oldukları kompleks yapıları, uzun zaman dilimlerinde, kademeli olarak kazandıkları şeklindedir. Buna göre yaşam formları, hayali evrimsel tarihlerinin başında "ilkel" özelliklere sahip olmalı, kompleks özellikler ancak uzun bir evrim sürecinden sonra kazanılmış olmalıdır.
Oysa canlılığın tarihi, bunun tam tersi bir tablo ortaya koyar. İlk canlılar, günümüz canlılarıyla aynı beden yapısını; göz, duyarga, ayak, ağız, mide gibi kompleks organları paylaşmaktadırlar. Dolayısıyla "komplekslik", canlılığın tarihinde "geç" değil, "ilk anda" gelen bir özelliktir. İlk ortaya çıktıkları andan itibaren vardır. Kuşkusuz bu, Darwinistler adına büyük bir açmazdır. Marshall Kay ve Edwin H. Colbert isimli evrimci araştırmacılar, bu konunun Darwinistler açısından büyük bir açmaz olduğunu şu sözlerle ifade etmişlerdir:
Trilobitler gibi arthropodların kompleks formlarını da içeren ilk Kambriyen'de, çeşitli organizmaların başlangıcı şaşırtıcıdır... Eğer bu canlılar basit olsalardı, kayıtlarda fazla miktarlarda organizmanın belirmesi şaşırtıcı olmayacaktı. Neden bu tür kompleks organik formlar 600 milyon yıl önceki kayalarda bulunuyorlar ve sonra yok oluyorlar veya iki milyar yıl öncesine ait kayıtlarda farkına varılmıyorlar?... Eğer hayatın evrimi gerçekleştiyse, Kambriyen'den daha eski kayaların içinde olması gereken fosillerin yokluğu akıl karıştırıcıdır.11
Bu evrimci araştırmacıların "akıl karıştırıcı" kavramına sığınarak örtbas etmeye çalıştıkları gerçek şudur: Tüm bu kompleks organların, günümüzden yüz milyonlarca yıl önce, "bir anda" ortaya çıkması, Darwinizm'i başlı başına geçersiz kılmaktadır. Erken dönemlerde görülen kompleksliklerin, Darwinizm'e etkisinin neden böyle yıkıcı olduğunu göstermesi açısından, trilobiti ve onun sahip olduğu mükemmel gözü tanıtmak da faydalı olacaktır.
trilobitler
Devoniyen dönemine ait, 417 - 354 milyon yaşındaki bu trilobit fosili Fas'ta bulunmuştur. Fosildeki göz yapısı tüm detaylarıyla korunmuştur.
Londra Doğa Tarihi Müzesi paleontologlarından evrimci Richard Fortey, bazı trilobitlerin gözünde bulunan çok fazla sayıdaki merceklerle ilgili olarak şunları söyler:
Kalkıştığım en zor işlerden biri, bir trilobit gözündeki mercekleri saymaktı. Gözlerin farklı açılardan pek çok fotoğrafını çektim ve daha sonra her bir lensi görebilmek için fotoğrafları oldukça büyüttüm. İlk önce 'bir, iki üç...' diye saymaya başladım ve sonra bunu 100'ler, 200'ler takip etti. Ancak sorun şu ki, tek bir saniye başka bir yere baksanız veya öksürseniz, nerede olduğunuzu unutuyor ve saymaya tekrar baştan başlıyordunuz, 'bir, iki, üç...' Bir daha bir gözdeki merceklerin sayısını saymam gerektiğinde, en iyi aritmetik bilgimi kullanıp sayıyı sadece tahmin edeceğime dair kendi kendime söz verdikten hemen önce ulaştığım sayı üç binden daha fazla idi.12
Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar muazzam bir kompleksliğe sahip olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup şu şekilde açıklamıştır:
Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.13

Trilobit Fosili

Kambriyen canlılarının fosillerinin özelliklerinden biri, çok iyi saklanmış olmalarıdır. Normal şartlarda meydana gelen fosilleşmelerde, canlıların dış kabuklarındaki kitin ve kalsiyumdan oluşan sert kısmın dağılması gerekmektedir. Fakat Kambriyen katmanlarından toplanan örneklerin büyük bir kısmında dış iskeletin neredeyse tamamı orijinal görüntüyü korumakta, bunun dışında canlıların en temel iç sistemleri bile açıkça görülebilmektedir.
trilobit fosili
Dönem: Devoniyen dönemi
Yaş: 417 - 354 milyon yıl
Bölge: Fas
Trilobitin gövdesi, birbirlerine bağlanmış eklemlerden oluşur. Her biri diğerine önden ve arkadan küçük menteşe tarzı bağlarla bağlanmıştır. Bu, dışarıdan bakıldığında bir tren görünümü oluşturmaktadır. Arka kısımları denizin dibinde oturur vaziyette olsa da bu canlılar, özel eklemler sayesinde kıvrılarak yukarı doğru kalkabilirler. Trilobit, raylara ihtiyacı olmayan bir tren gibi engeller üzerinde hareket edebilir, bükülebilir, dilediği tarafa dönebilir. 14
Trilobit, günümüz sineklerinin ve yusufçuklarının üstte görülen petek gözlerinin yapısına sahiptir. Merceklerin sayısı, kimi trilobitlerde binlercedir. Her bir mercek, odaklandığı bölgenin görüntüsünü algılar. Mercek sayısı ne kadar fazla ise, görüntünün çözünürlüğü de o kadar iyidir. Günümüzden yarım milyar yıl öncesine ait mükemmel trilobit gözleri bir yaratılış harikasıdır.
Trilobitin gözündeki en önemli özelliklerden biri, "kalsit kristalleri"dir. Kalsit kristali yani kalsiyum karbonat, piramitlerin, amfitiyatroların ve günümüze kadar ulaşmış tarihi sütunların yapı taşıdır ve bu canlıda petek gözleri oluşturmuştur. 15

Trilobit Fosili

trilobitler
Bu trilobit fosili Ordovisyen dönemine ait olup, 480 milyon yıllıktır. Rusya'da çıkarılmıştır.
Trilobitin başının üst kısmındaki antenlerin hem bir burun işlevi gördüğü, hem de çevresinde olup biteni çok iyi bir şekilde algılamasını sağladığı düşünülmektedir.
Dönem: Ordovisyen dönemi
Yaş: 480 milyon yıl
Bölge: Rusya
Bir canlının tüm özelliklerinin taş bir zemin üzerinde kalabilmesi, Allah'ın yarattığı çok büyük bir mucizedir. Ölümünün ardından çürüyüp gitmesi, toprağa karışıp yok olması gereken bir canlı, kimi zaman sahip olduğu dokungaçlardan sindirim sistemine ve hatta sinir uzantılarına kadar tüm detayları ardında bırakabilmektedir. Varlığının tüm delilleri milyonlarca yıllık kayalar üzerinde bu vesileyle sergilenmektedir. Allah'ın muhteşem yaratışı ve hayranlık uyandırıcı sanatı, milyonlarca yıl geçmesine rağmen Allah'ın dilediği şekilde gözler önündedir. Bu mükemmel sanatın en büyük delillerinden biri de Kambriyen canlılarıdır.
Bu canlıların üzerinde durmamızın bir diğer amacı da, Kambriyen canlılarının 500 milyon yıl önce ortaya çıkışlarıyla şaşkına dönen evrimcilerin, gerçeği görmelerini sağlamak ve evrime körü körüne uyan insanları aydınlatmaktır. Bilimsel deliller bize canlıların tarihinde gerçekleşen herhangi bir evrim süreci olmadığını açıkça göstermektedir. Canlıların tümü, hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmış, hiçbir gelişim aşaması göstermeden kompleks özelliklere sahip olmuşlar yani yaratılmışlardır.
Herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz Allah bir ayetinde canlıların yaratılışını şöyle haber verir:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

Trilobit Fosili 

trilobit fosili
Dönem: Devoniyen dönemi
Yaş: 350 milyon yıl
Bölge: Atlas Dağları, Fas
Trilobit, Kambriyen döneminde yaşamış son derece kompleks özelliklerde ve eksiksiz bir canlıdır. O dönemin dünyasını mükemmel gözleri ile görebilmiş, mükemmel yapısı ile yeryüzüne yayılmıştır. Canlıların en kompleks organlarından "göz", hiçbir ara aşama geçirmeden, hiçbir hayali "ilkel forma" sahip olmadan aniden ortaya çıkmıştır. Bu canlının, sahip olduğu mükemmel gözün de bir evrimsel kökeni yoktur, çünkü bu canlı da, onun mükemmel gözleri de evrim geçirmemiştir.
Trilobit sahip olduğu tüm mükemmellikler, tüm kompleks yapılar, hayranlık uyandırıcı gözler ve şu anda göremediğimiz renkleriyle bundan tam 530 milyon yıl önce yaratılmıştır.
Trilobitin nasıl özelliklere sahip olduğunu, nasıl yaşadığını, nasıl gördüğünü ve nasıl göründüğünü tam olarak bilen, onu yoktan var edip yaratan Allah'tır.
Allah bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)

Kambriyen döneminin iz bırakan kompleks canlıları ve evrimci panik

Kambriyen kayalıklarında ortaya çıkan canlılar üzerinde yapılan araştırmalar, kesinlikle evrimsel bir sürecin yaşanmadığını ortaya koymaktadır. Bu gerçek, Darwin de dahil olmak üzere, tüm evrimcileri yoğun bir paniğe sürüklemiş ve onları, şimdiye kadar savundukları tüm iddiaları tekrar gözden geçirmek zorunda bırakmıştır.
Kambriyen'deki bu ani patlamayı beklemeyen Darwinistlerin bir kısmı, savundukları teoriden şüphelenmeye başladılar. Ancak diğer bir kısmı da, bu deliller ile kesin olarak yalanlanmış olan evrim teorisini ayakta tutma çabasını hızlandırdılar. Bunun sonucunda da, birbirinden tümüyle farklı, hiçbir tutarlılığı olmayan, hiçbir bilimsel delile dayanmayan, akla ve mantığa uymayan birbirinden abartılı ve saçma teoriler ürettiler. Amaçları, uzun yıllar yok saydıkları, fakat delillerin çokluğu nedeniyle kabul etmek zorunda kaldıkları Kambriyen patlamasına evrimi bir şekilde dahil edebilmekti.
Zooloji, popülasyon genetiği, moleküler biyoloji ve hücre biyolojisi konularında uzmanlığı olan ve yaratılışı savunan bilim adamlarından Dr. Raymond G. Bohlin, bu şaşırtıcı ve boş çabayı şöyle anlatmaktadır:
O halde bu canlıların (sözde) evrimlerinin uzun tarihinin kanıtları nerede? Buna verilen alışılmış cevap Kambriyen devrinden öncesine ait bulunması gereken fosil tabakalarının henüz keşfedilmemiş olduğu idi. Fosiller sadece kayıptı! Ne kadar da uygun! Sonuçta bu, Darwin'in ve onu takip eden pek çok evrimcinin bahanesiydi. Ancak Kanada, Grönland, Çin, Sibirya ve Namibia'daki son keşiflerle, jeolojik bir an içinde meydana gelen söz konusu biyolojik yaratıcılık döneminin tüm dünyayı sarmış olduğu anlaşıldı. Bu durumda her zaman kullanılan bahanenin artık tutar yanı kalmamaktaydı. (...) Darwinizm (evrimciler tarafından) her zaman, "bizim zaman algımız dahilinde idrak edilemeyecek kadar ağır bir aşamalı değişim" şeklinde ifade edilirdi. Evrim teorisi, büyük evrimsel değişikliklerin sadece, türler ve büyük gruplar arasındaki ara formların sayılarını ve tiplerini belirleyen fosillere baktığımızda görülebileceğini iddia ediyordu. Ama Kambriyen patlaması aşamalarla oluşum dışında her şeydi ve tanımlanamayan ara formlar tamamen kayıptı.16
Tüm bilimsel deliller göstermektedir ki; yeryüzünde ortaya çıkan ilk canlılar evrimleşerek gelişim göstermemiş, birbirlerinden dönüşerek türleri meydana getirmemişlerdir. Kambriyen canlıları hiçbir sözde ilkel ataya sahip olmadan birden bire tarih sahnesinde yer almışlardır. Evrimciler, 150 yıldır hikayesini anlatıp durdukları sözde "evrim süreci"nin en büyük dayanağı ve en büyük şahidi olması gereken fosil kayıtlarından "tek bir delil" bile getirememişlerdir. Evrim teorisinin öne sürdüğü mekanizmalardan "tek bir tanesinin" bile evrim sağladığı görülmemiştir. Bilimin hiçbir dalı, hiçbir şekilde evrim teorisini desteklememekte, aksine sürekli olarak onu çürütecek deliller sunmaktadır.
Hayvanlar aleminin tüm temel yapılarını içine alan 50'ye yakın filumun sergilendiği, 530 milyon yıl önceki Kambriyen canlıları da, evrim teorisini temelden çökertmiştir. Evrimciler hala bunun şokunu atlatmaya, bu olağanüstü olayı geçiştirmeye çalışmaktadırlar. Oysa Kambriyen patlaması bir gerçektir ve evrim, bu gerçek karşısında eriyip yok olmuştur.
Geçmiş yüzyıllarda insanların canla başla savundukları Dünya'nın dev bir kaplumbağanın sırtında durduğu hikayeleri şu anda bizlere ne kadar mantıksız geliyorsa, Darwinizm de gelecek nesiller için aynı şekilde komedi unsuru olacaktır. İnsanlar, Nobel ödüllü profesörlerin, öğretim üyelerinin, bilim adamlarının böyle bir komediye nasıl inandıklarına ve nasıl böyle bir safsatanın peşinden sürüklendiklerine anlam veremeyeceklerdir. 20. yüzyıl, tüm Darwinist bilim çevreleri için bir utanç yüzyılı olarak anılacaktır.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
trilobit fosili
Trilobit Fosili
Dönem:  Ordovisyen dönemi
Yaş: 480 milyon yıl Bölge: Rusya